2 Eylül 2015 Çarşamba

Yakıntı


Sürekli başkalarını suçlayıp duruyoruz.Ne yazık ki bunu yaparak kendi eksiklerimizi göremiyoruz.Neden kendimizi mükemmel,ideal olarak kabul ediyoruz?Neden herkes gibi kendimizin de kusurlarının olduğunu kabul edemiyoruz?Yoksa bunu yapmaktan korkuyor muyuz?İnsanın güvendiği dağlarda kar olduğunu kabul etmesi ne acı olur değil mi?Bencillik gözlerimize kat kat perde olmuş.Ne yazık...
Öfke,nefret,sevgi,heyecan...Bütün duygularımız hakikati görmemize mani oluyor zaman zaman.Sabır,sukunet ve sakinlik gerekiyor.Yoksa bu çirkin sularda sapmış pusulalarımızın ardından sürüklenmeye devam edeceğiz.

27 Şubat 2015 Cuma

Ele Geçirildik



15 gün sonra YGS'ye gireceğim ve hala belirleyemediğim hedefim hakkında düşünürken farklı düşüncelere daldım.


Öncelikle her şeyden sıkıldığınızı ve çekip gitmek istediğinizi düşünün.Nereye gideceksiniz?Dünyada sahibi olmayan herhangi bir toprak parçası yok.Bir yere girsen ve oraya bir ev yapsan "toprak sahibi" gelir ve evini yıkar ya da vergi alır.Üzerine su,elektrik,doğalgaz,telefon bağlayıp onlar için de para alır.Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki kendi başımıza hareket edemiyoruz.Bir de kendimizi özgür olduğumuza dair kandırıyoruz.Eğer bu düzen olmasaydı insanlar "başı boş" olacaklardı ve güçlü olan zayıf olanı ezecekti diyecek ve böyle şeyler düşünmenin saçmalığından emin olacaktık.Tamam da bu düzen oluşurken daha farklı bir şekilde oluşamaz mıydı?


Neyse başka bir koldan devam edip bu sorunu çözebilir miyiz bir bakalım.Bunun için şimdiki düzeni ,bildiğim kadarıyla, düşüneyim.Dünyaya geliyoruz ve biraz büyüyünce hemen eğitime başlıyoruz.Eğitimimiz yapılan sınavlarla ölçülüyor ve daha sonrasında sınıflandırılıyoruz.Gerek liseye geçiş gerek üniversiteye geçiş açısından.Daha sonra bir iş buluyoruz -ki o da zar zor ve düşük bir maaşla- ve para kazanıyoruz.Kazandığımız bütün parayı ihtiyaçlarımızı gidermek adına harcamak zorundayız.Harcadığımız bütün paralar da "piramit"in tepesine doğru yol alıyor.Birilerinin zenginliği adına çalışıyoruz,daha da önemlisi hayatımızı boşu boşuna heba ediyoruz.Bu durum emekli olana kadar devam ediyor.Yaklaşık 35 sene çalışıp emekli oluyor ve kıt kanaat geçinebileceğimiz bir emekli maaşıyla ölmemiz bekleniyor.Evet ölmemiz bekleniyor;çünkü biz sisteme hizmetimizi tamamladık ve artık bize  harcama yapmak onları zarara sokar.


Bu kölelik değil de nedir?Düşününce geçmişten bugüne pek de bir şey değişmiş değil aslında.Yani kısaca farklı vizyonlarda aynı misyon devam ediyor.İnsanlar biraz farkına varınca baş kaldırı riskine karşın küçük ya da büyük -yani durumu kurtaracak nitelikte- vizyon değişiklikleri yapılıyor.Bütün durum bundan ibaret.

Empati kurma "alışkanlığım" neticesinde "piramidin tepesindeki insanlar"ın nasıl bir kafa yapısına sahip olabileceği yönünde de düşündüm,İnsan psikolojisi ele alındığında insan her yaptığı ya da düşündüğü şeyin tamamen doğru olduğunu düşünür ve yaptığı ya da düşündüğü şeyleri uygun bir kılıfa sokar.Bana göre onlar kendilerine "Doğru düzen bu.Yani sonuçta insanlar başı boş kalmamalı.Onları bir düzen içerisinde tutmalıyız.E biz bu düzeni ağlıyoruz madem elbet zenginliğimizin olması lazım.............." tarzı uzayıp giden şeyler diyiyorlar.Oysa onlar nefslerinin esaretine düşmüş,güç elde etmek adına savaşıyorlar.Gücü elde etmiş olmalarına rağmen açgözlülükleriyle bu tutumlarını devam ettiriyorlar.Gurura ve kibre düşmüş durumdalar.


Bu düşünce ve empati dalgası sonrasındaysa şöyle de bir sonuç çıkarmak istiyorum:İnsanlar kandırılmaya karşı diken üstünde olmalı.Bu kandırılma hem insanın başkaları tarafından kandırılması hem de "nefsleri" tarafından kandırılması olarak düşünülmeli.Objektif ve biraz da septik bir tutum sergileyerek bu kandırılmanın üstesinden gelmeli.Gözlerine inmiş perdeleri kaldırmalı.

8 Şubat 2015 Pazar

İnsanların Bireyselleştirilmeleri

İnsanlar medya -özellikle Tv ve internet- aracılığıyla bireyselleştiriliyor,bencilleştiriliyor ve aşağılıklaştırılıyor.Mutualist ilişkiler ön planda.İnsanlar doğru düzgün arkadaş istemeye başladı bile.Peki kendileri doğru düzgün mü sormak lazım ya neyse.
Malumunuz 7 düvelin işgaline karşılık verip onları püskürtebilecek beraberliğe,vatan sevgisine sahip insanlar kazandı Kurtuluş Savaşı'nı.Bunun farkına varan "7 düvel" stratejisini "insanların birlik beraberliğini bozmak" olarak belirledi.Fazlasıyla da başarılı bir iş çıkarıyorlar.
Mahalle baskısı olarak nitelendirilen her ne kadar içinde "aşırılıklar" barındıran kavram da olmasa insanlar birbirine saygıyı,sevgiyi bitirecek kıvama geldi.Benim neslim ve onun birkaç nesil öncesinden itibaren ciddi bozulmalar mevcut.
Aklı başında olan,aydın bir insan bu durumun tamamiyle farkında.Lakin burada da şöyle bir tehlike mevcut:KİBRE DÜŞMEK.Aydın insanlar kibre düşüp kendilerini üstün tutabiliyor ötekilerden.Sanki kibre düşerek doğru yoldan sapmadılar.
İnsanların arasına uçurumlar sokuluyor.Zenginle fakir,Türle Kürt,doğulu batılı,Atatürkçü dindar,A cemaatli B cemaatli,A partili B partili,sağcı solcu...İnsanları ortak paydalarda birleştirmek lazım.En temel ortak payda ise İNSAN.
"Yaratılanı seveceksin yaratandan ötürü.
Öyle bir sevgiye sahip olacaksın ki "Ne olursan ol,gel." diyebileceksin.
Ahlaklı olmak,dürüst olmak ve daha nice kavramlar -şu anlık pek göstere göstere yapılmasa da- kötüleniyor.Bencillik,kurnazlık,edepsizlik ise hızla bu kavramların yerini alıyor.
Bunları düşündükçe benim içim acıyor.Öyle büyük bir bozulma var ki...Bunu düzeltemeyecek olma hissi,o çaresizlik beni bitiriyor.
Kendini bu illüzyona kaptırmış biri bunları okuyunca yazılanların çok saçma olduğunu düşünerek gülüp geçecektir.Akvaryumda doğmuş bir balığa okyanusların sonsuz genişliğini anlatamazsın elbet! 
Umarım çok fazla kişinin canı yanmadan bu illüzyon bir şekilde gerçeğin ışıklarına maruz kalarak yok olur!

28 Haziran 2014 Cumartesi

Babaannemin Lakırdıları

Yine akşam oldu garibim garip
Söylesem derdimi olur mi ayip
Eller silasinda bayram yapıyor
Bizim bu yerlerde gezmemiz ayip ayip ayip

Şu dağlar olmasaydi
Lalesi solmasaydi
Ölüm Allah'ın emri
Ayrılık olmasaydi

Dağları dağlasınlar
Koy beni ağlasınlar
Mezarımın üstüne
Kimseyi koymasınlar

Kahve içtim fincandan
Etirnafı mercandan
Al hançeri vur beni
Ben de bıktım bu candan

Uykum geldi esneyim
Erkekgiller sizi kalbimde besleyim
Kahvemi içtiniz
Fincanımı isteyim

Türlü türlü hallar 
Kedi başını sallar
Eşek de neyse ne
Gitti bizim çuvallar

Dağlar dağladı beni
Gören ağladı beni 
Ayırdı zalım felek
Derde bağladı beni

Hak tecelli eyleyince
Her işi âsân eder
Hâlk eder esbâbını 
Bir lâhzada ihsân eder
Hak sillesinin sedası yoktur
Bir vurdu mu davası yoktur

Atatürk'ün Tarikatları Kapatış Sebepleri

Tarikatler ezoterizmin öğretildiği merkezlerdir.Tarik;yol demektir.
Osmanlı Devleti'nde uzunca bir süre bozulmadan eğitim hizmeti veren bu merkezler,daha sonraki yıllarda fonksiyonlarını kaybetmişlerdir.Diğer ülkelerde meydana gelen dejenerasyon burada da kendini göstermiş ve içle,bâtınla uğraşan bu merkezler, dışla,zahirle uğraşmaya başlamışlar ve her biri siyasi bir hüviyete(kimliğe) bürünerek asıl yoldan sapmışlardır.Dolayısıyla günümüzdeki tarikatların inisiyatik çalışmalarla herhangi bir ilgisi kalmamıştır.Tarikatların işlevi bitince,bozulunca İslam zahiri anlayışla yorumlanmaya başlanmıştır.Bu Müslümanlık anlayışını oldukça farklılaştırmış,çarpıtmıştır.

Tarikatların dejenere olmaya ve orjinal hallerini kaybetmeye başladığını, yine o dönemlerde bizzat sufiler fark etmiş ve bu organizasyonların artık görevlerinin bittiğini ifade etmişlerdir.
Bu sufilerden biri de 19.yy Osmanlı tasavvuf hayatının en büyük önderi sayılan Kuşadalı İbrahim Halveti'dir.Atatürk'ten yaklaşık 100 yıl önce yaşamış olan İbrahim Halveti,başta kendi tekkesi olmak üzere tekkelerin kapatılmasını istemiş,bunu savunmuş ve Halveti tarikatına bağlı kendi tekkelerini kapattırmıştır.
İbrahim Halveti, tekke devrinin kapandığı yolundaki düşüncesini şu sözlerle ifade etmiştir:
"Zamanımızda tekkelerde sulûk ve irşad etvarı yok.Tekkeleri meyhane ediyorlar.Sufilik taç ile aba oldu.Marifet heba oldu."
"Zamanımızda insanlar tekkelerde bir mürşidin eğitimine tabi olmuyor ve tekkeler insanları doğru yola sevk etmiyor.Tekkeleri meyhane ediyorlar.Sufilik başa sarık bağlayıp sırta aba atmak oldu.Marifet,inisiyasyon,ezoterizm,bâtın heba oldu."
Yaşadığı dönemde padişahların, önünde saygıyla eğildikleri bu büyük sufi, tarikatlarla eğitim devrinin kapandığını işte bu sözlerle dile getirmiş ve üyelerinin halkın arasına karışarak içlerindeki ışığı yaşatmaya devam etmelerini istemiştir."Çünkü artık toplu inisiyasyon devri kapanmış biraysel inisiyasyon devri başlamıştı."Ezoterizmdeki insanlığın aşağıya iniş sürecinde yaşayacakları bu zorunlu bir dönemdi.İşte o dönemin başladığı,yine sufilerce fark edilerek, tarikatların kapanması bizzat tarikat şeyhleri tarafından istenmiştir.Tabii ehil olan şeyhler tarafından.
Atatürk bu gerçeği çok iyi biliyordu.Tarikatları kapatmasının bir sebebi budur.
Ancak bu konunun tamamı değildir.Bir de İslamiyeti zahiri anlamı içinde tutmaya çalışarak, İslamiyeti sadece iman safhasında halka empoze etmeye çalışan tarikatlar da, bu süre içinde Anadolu'daki faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.Bunların çoğu şeriatçı özelliklerdeki tarikatlardı.Ve hiçbir zaman Atatürkçü laik cumhuriyet fikriyle uyum sağlayamayan tarikatlardı.Bu tarikatlar Cumhuriyeti yıkmaya,milli iradeyi ve egemenliği örselemeye çalışmaktaydı.Yeni kurulan, daha yeni bir savaştan çıkmış bir devletin bunu yapması gerekmekteydi.


Katil Kim?


Suç kimde,mutlak doğrular ve arada kalmış göreceli doğrular arasında bocalayan,yanlışa gidip gelen biz insanların hangisinde oluyor suç onu merak ediyorum.Doğru ne, yanlış ne?Benim için oldukça açık olan bu kavramlar (daha doğrusu hangi davranışın doğru hangisinin yanlış olması açık) neden başka insanlara gelince farklılaşıyor.Neden yalnız bir doğru yok.Daha doğrusu birkaç doğru olabilir anlıyorum.Hatta bazı durumlarda bunu görebiliyorum ama benim asıl derdim benim için apaçık yanlış olan bir şeyi yapan birisinin onun doğruluğuna inanması.Acaba gerçekten de doğru olduğunu düşünüyorlar mı?Yoksa sadece yiğitliğe bok sürdürmemek için mi yanlışlarını görmek istemiyorlar.Ya da kendini tanımak, kendine dışarıdan bakabilmekle mi ilgili tüm mesele?
Hepimiz katiliz aslında.Yeri geldiğinde hepimiz yanlışlar yapıyoruz elbette.Ama azılı katiller ve insaflı katiller diye ayırmak gerekir bence.Katil deyip aynı kefeye koymak olmaz şimdi. :) Küçüklüğümden beri insanların içine girmek,bütün düşüncelerini,aklından,kalbinden geçenleri bilmek isterim.Ah bir bilsem zaten pek çok şey çözülecek ya neyse.Bu arada insanları takmadığımı söyleyen ben aslında onları yani sizleri pek fazla takıyormuşum.Bunu bir kez daha gördüm ve artık kendime itiraf ettim.
Katillik kötü ama önemli olan bunu bilerek yapıp yapmadığımız.Acaba bazı insanlar kötü düşünerek bazı hareketler yapıyorlar mı gerçekten?Kişi kendinden bilir işi;ben neredeyse hiç denecek kadar az yaptım bunu.Onlar da bayağı ekstrem durumlardı.Hemen de bahanelerim hazır.Çok az yaptım nolur ki ve o durumda yapmak gerekirdi falan.Noluyoruz.Yaptıysan yaptın işte.Bahane bulmaya gerek yok.Dürüst ol.Ne yaptıysan arkasında dur.Evet burası kendimle olan bir konuşmaydı her neyse. :D
Katletmek  suçtur;pişmanlık bu suçu hafifletir,kibirse azdırır.
Herkese günaydın.
Bu şarkı yazıdan sonra iyi gider.





Kendini Tanımak


Evet!İnsanlığın kanayan yaralarından birini buldum.İnsanlar...Ah ah biz yok muyuz biz.Her birimiz için doğru olan kendi yaptıklarımız.Bencillik,kıskançlık,riyakarlık... biz yapınca o kadar da kötü görünmüyor değil mi?Aksine doğru geliyor.O an yapılması gereken şey oydu.Hayır değildi aslında.Bunu kendimize ne zaman itiraf edebileceğiz merak ediyorum.
Herkesin kendine göre haklı olma durumu da bu itirafla bitecek aslında.Herkes kendi hatasını görüp özür dilese dünya kim bilir ne kadar yol kat eder.İnsanların ilişkileri düzelir.Her şeyden önemlisi herkes şimdikinden çok daha mutlu olur.
Bunlar hep kendimizi tanımamaktan oluyor aslında.Sokakta kime sorsan kendini tanıyor musun diye "Tabi ki tanıyorum." diye cevap verir ama çoğu insan kendini yeterince tanımıyor.Buna ben de dahilim.Belki ben kendimi bir nebze olsun daha çok biliyor olabilirim ama halen daha tanıma aşamasındayım.Hareketlerimi,davranışlarımı düzeltmeye çalışıyorum.Bir olay olduğunda fevri olmadan sakince düşünüp "doğru" kararı vermeye çalışıyorum.Aslında herkes biraz böyle yapsa dediğim gibi daha mutlu olacaklar.
İnsanlar olarak kendimize dışarıdan bakmayı beceremiyoruz.Bunun en şiddetli örnekleri galiba eleştirilmeyi kaldıramayanlar oluyor.Oysa eleştirileri sakince,sinirlenmeden dinlemeli,onları kale almalı ve kendimize dışarıdan bakarak eleştirinin haklılığını görmeli eğer eleştiri haklıysa o konudaki tutumumuza özen göstermeli,dikkat etmeli, onu değiştirmeye çalışmalıyız.
"Kendimize dışarıdan bakmayı ne zaman becerebilirsek işte o zaman kendimizi tanımaya başlarız."